23 Şubat 2013 Cumartesi

Kararlar ve Kararsızlıklar

Bugün market alışverişi sırasında gözüm ona takıldı birden. Karşılıklı bakıştık bir süre. O günün öncesinde ne kadar arzulamıştım seni ama yasaktın bana. Yasağı ben koymuştum kendime ve yasaklar delinebilirdi belki de...Ama yok olmazdı, iradeli olmalıydım, dokunmamalıydım sana. -dım diyorum çünkü kendime kendime yenik düştüm ve sen şu an yanımdasın. Yudum yudum içiyorum seni.  En azından 2.5 litreliği yerine 1.5 litrelik aldım diyorum, avunuyorum kendimce. Bi de sıfır şeker almışmış, bak bak. Pepsimax sinsi şeytan seni, bir kere daha ele geçirdin beni.

Yasak demek istemiyorum kararlarıma. Çünkü biliyorum ki her gün değişiyorum. Sadece ben değil, herkes ve her şey. Fikirlerimiz, düşüncelerimiz, algılarımız.. Hiçbir şey sabit değil hayatta. Bugün doğru bildiğim şeyin yarın yanlış olduğunu fark edebilir ve daha farklı bir perspektiften bakabilirim bir duruma. Bunu yaşadıkça fark ediyor insan. Bu durum kararlarının arkasında durmama ya da döneklik gibi gelebilir kulağa ama ben buna katılmıyorum. İnsan her yaşta yeni bir şeyler öğreniyor ve eskiye göre daha farklı bir konumda bulunuyor. Süreç o kadar yavaş ilerliyor ki insan nerede durduğunu fark edemiyor. Bu düşüncelere geçen gün bir belge almak için kampüse gittiğim zaman kapıldım. Etrafa baktım, insanlara baktım. Küçücük bir zaman zarfında birçok yer değişmiş, birçok şey yenilenmişti. Farklı yüzler vardı artık orada. Konular aynı olsa da farklı heyecanlar yaşıyorlardı içlerinde. Keyifli sohbetler dönüyordu aralarında. Kimileri arasında fısır fısır, kimileri arasında bağıra çağıra. Kulağım takılıyordu ister istemez, duyuyordum bazı söylediklerini. Renkliydiler; kıyafetleriyle hareketleriyle cıvıl cıvıldılar. Kampüs hayatının keyfini çıkarıyorlardı besbelli. Tek dertleri derslerden takıntısız geçmek gibiydi. Ben de yaşamıştım o halleri. Tüm bunlar olurken şu an daha farklı baktığımı hissettim hayata karşı. Daha realistik, daha ciddi. Olgunlaşmıştım sanki içimdeki çocuğa rağmen. Aynı neşeyi, aynı cıvıltıyı şu an yaşayamayacakmışım gibi geldi. Kesin cümleler kullanmaktan kaçınıyorum çünkü söylediğim gibi, değişime inanıyorum. Yarın bir bakmışım içimdeki çocuk kancasını takmış yakama sürüklüyor beni o tarafa ve ben deli dolu hissediyorum yine kim bilir.

Sert cümleler kurmamak lazım. Yarın bir gün şartlar değişir, söylenen sözler büyük olduğu zaman insan pişmanlık duyar. Bu ılımlı rota ile azimli olmak arasında ince bir sınır var, tabi ona dikkat etmek lazım.

Konunun başına dönersem bugün kararımı çiğnedim ve kola aldım. Çok sert bir karar da değildi ya... Ara sıra kararlar değişebilir, bakınız: ılımlı rota. İçindekiler kısmına şöyle bir baktığımda Coca-Cola'dakinden daha ilginç ve bir o kadar da bana komik gelen bir ifade gördüm: DOĞAL kola aroması. Kola aroması nedir ki bu maddenin doğalı olsun. Önce literatüre kola özütünün bir açıklaması konulsun da ondan sonra bir bakalım "doğal kola aroması" nasıl oluyormuş. Bunun arkasındaki hikayeyi hepimiz biliyoruz: patent meselesi.

Şekeri de limitli kullanmaya başladığım şu günlerde "sıfır şeker" hatasına düşüp pepsimax aldım. Bu tip ürünlerde tatlandırıcı kullanıldığını biliyordum ama insanları bekletmemek adına düşünmeden kasanın yakınında duran kolayı alelacele kasiyerin önüne koydum. Bir anda sandım ki şekerden uzak tuttum kendimi. Tatlandırıcıların sağlığa karşı etkileri konusunda şüphelerin var olmasına rağmen endüstride kullanılmaya devam ediyor olması tatlandırıcı içeren ürünlere karşı ön yargılı olmama neden oluyor. Limitler dahilinde kullanıyor olsa da (öyle olduğunu varsayıyorum) kanser yapıcı etkisini sıfıra indirmiyor. Her birinin tek tek sahip olduğu limit, birden fazla tatlandırıcının aynı üründe kullanılmasıyla geçerliliğini yitiriyor gibi görünüyor. Üstelik günümüzde birçok gıdada tatlandırıcının kullanıldığını düşünürsek bizim bu limite bir adım daha yaklaşmamız olası. Tatlandırıcılara külliyen karşı bir insan değilim ama Bakanlık'ın gıda denetimleri konusunda yetersizliğini göz önüne aldığımda kendi önlemimi kendim almam gerekiyor gibi geliyor bana.


23.02.2013
14.53


Limitler: Gıda katkı maddelerinin toksik etki yapmayacak NOAEL, ADI gibi sınır değerleri.
Bakanlık: Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı

21 Şubat 2013 Perşembe

"Renk Vermeyen" Sakız

Bugün bir paket çilekli bigbabol aldım. Çiğnemesi güzel, tadı hoşa giden bir sakız bigbabol, severim. Şöyle bir içeriğine baktım, çileğe dair en ufak bir bulguya rastlamadım. İçinde çilek barındırabilecek tek ipucu üründe "ithal aroma vericiler" kullanıldığıydı. O aroma vericilerin de doğal mı, sentetik mi olduğu; bu aroma vericilerin neler olduğu; hangi E koduna sahip oldukları verilmemişti. Dolayısıyla nerelerden ve nelerden elde edildiği, müslüman inancına göre helal olup olmadığı, insan sağlığına nasıl bir etkisi olduğu muamma. Acaba Bakanlık İtalya menşeili bigbabol gibi ithal ürünlere böyle bir serbestlik mi tanıyordu, tanıyorsa bile bu doğru bir yaklaşım mıydı merak ettim.

Bunun yanında bir şey daha ilgimi çekti. Aroma verici için kullanmadıkları E kodunu, renklendirici için kullanmışlardı. Şöyle yazıyordu: Renklendirici (E120). Peki neydi bu E120? Her gün gördüğümüz ve aşina olduğumuz bir şey değil elbette. Peki kolanın içinde böcek kanı olduğu rivayetleri. Her gün olmasa bile bu konuya kulak dolgunluğumuz var. Böcek kanı jargonu kolada kullanıldığı ileri sürülen karmin renklendiricisinden geliyor aslında. Karminden daha önce bahsetmiştim. Karmin, koşnil ya da koşinal böceklerinden elde edilen kırmızı renkli bir doğal pigment. E120 de bu pigmentin ta kendisiydi. Adı çıkmıştı ya karminin, adı çıkacağına canı çıksaydı da yazsaydı Perfetti sakızın üstüne bu maddeyi. Dediğim gibi belki de kanuna göre E kodunu yazınca adını yazmasına, adını yazınca E kodunu yazmasına gerek yoktur bilmiyorum. Sadece bana karminin deşifre edilmesinden firmanın çekince duyduğunu hissettirdi bana bu durum.

Şeffaflık.. Her zaman dile getirilen bir şeydir ya aslında. Herkes şeffaflık ister ama bir türlü sağlanamaz şu meret. Hani devletin, hastanelerin, işletmelerin, üniversitelerin, adalet sisteminin ve daha bir çok yapının şeffaf olması arzu edilir ya. İşte tam da ihtiyaç duyduğumuz şey bu aslında. Uzun zamandır düşünüyordum bu transparanlık olayını, sakız konu mankeni oldu. İnternetin televizyon gibi her evde yerini aldığı şu günlerde internetin nimetlerinden yararlanmak gerektiğini düşünüyorum. Bilgi ağı sistemleri, veritabanları ile işe ait, sürece ait, hizmete ait ne derseniz deyin tüm verilerin ortak bir zeminde toplanması gerektiğine inanıyorum. Düzenli bir şekilde saklanan bu verilerden tüm paydaşların faydalanması şeffaflığın sağlanması açısından uygun olacaktır. Sanırım bu olayın gerçekleşmesi biraz da devletin öncülüğü ile sağlanabilecektir. Online yaşam insanlara nüfuz ettikçe bunun da gerçekleşeceğini düşünüyorum.


Bakanlık: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı